01.08.2016

İLÇEMİZİN TANITIM VE TARİHÇESİ

 Gemerek İlçesi’nin kurulduğu tarih bilinmemekle beraber, 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin Anadolu’yu fethi sırasında Abdioğlu namıyla bir Türk aşiretinin yerleştiği bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme devrinde kasaba olduğu, Kanuni Sultan Süleyman’ın Nahcivan seferi sırasında burada konakladığı, mevcut kitabe ve mezar taşlarından anlaşılmaktadır. I. Cihan Savaşı’nda sürgüne gönderilenler hariç, 70 hane kadar Ermeni vatandaşı Türkler tarafından himaye edilerek burada kalmaları sağlanmıştır. 1950’li yıllardan sonra Ermeni vatandaşlarımız İstanbul’a göç etmeye başlamışlar, bugün ise hemen hemen hiç Ermeni vatandaşı kalmamıştır.

   Gemerek 1895 yılında müstakil nahiye olmuş, bu tarihten sonra nahiye müdürleri tarafından idare edilmeye başlanmıştır. 1936 yılında ise Gemerek’te belediye teşkilatı kurulmuştur. Gemerek nahiye olduktan sonra iktisadi ve kültürel sahalarda gelişme göstererek 1 Mayıs 1953 tarih ve 6058 sayılı kanun ile ilçe olmuştur.

   Gemerek isminin nereden geldiği kesin olarak bulunamamıştır. Ancak söylentilere göre Gemerek’in girişinde çok eskiden kalma beyaz bir kemerin olduğu, buraya Samsun limanından Anadolu’ya nakil yapan kervanların Kemer-i Ak dedikleri, sonradan da Gemerek’e çevirdikleri rivayet edilmektedir.

  GEMEREK TARİHİ DEĞERLERİ

   Şahruh Bey Mescidi (Merkez Camii) : Camii, giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre, Dülkadiroğullarından Alaüddevle'nin oğlu Şahruh Bey tarafından yaptırılmıştır.1749 yılında Arslan Paşa oğlu Ahmet Bey ve 1822'de Çapanoğulları tarafından tamir ettirilmiştir.
Camii dikdörtgen planlı düz tavanlıdır. Harimin kuzeyinde bir üst mahfil ile güneyde altı sıra mukarnas kavsarlı beşgen bir mihrap bulunur.
    Çepni Camii: Camii, giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre,1530 tarihinde Kızılkocaoğlu İsa Bey tarafından yaptırılmıştır.1826 ve 1898 yıllında onarım geçirmiştir. İç mekân güneyde en büyük olmak üzere dört eyvanımsı nişlerle genişletilmiştir. Orta kısım kare planlı çapraz tonozla örtülüdür. Tonozun ortasında sekizgen kaideli kubbecik yer alır. Yan kenarlar sivri kemer alınlıklı ve beşik tonoz örtülüdür. Güney kanat diğerinden daha büyüktür. Yapının batısında üç bölümlü bir cemaat yeri ile minare bulunur. Mihrap orijinal durumunu korumuş olup, çok güzel alçı süslüdür.
    İnkışla Camii: Camiinin kuzeyindeki giriş kapısı üzerinde pekiyi okunulamayan bir kitabesi vardır. Köy halkının verdiği bilgiye göre camii Yozgatlı Safiye Hatun etrafından yaptırılmıştır, bugün büyük bir kısmı yenilenmiştir. Üç şahinlidir. Şahinleri ikişer sıra direk birbirinden ayırır. Direkler üzerinde "S" konsollar yer alır.
    İnkışla Hamzalı Mevkii Camii: Camiinin duvarları ve mihrabı ayaktadır. Üst örtüsü yıkılmıştır. Kesine taş olan yapının çok eski olduğu ve yanında bir hazinenin bulunduğu köy halkı tarafından söylenir. 
    Çepni Hamamı I: Camiinin vakfı olabileceğini tahmin ettiğimiz hamam, camiinin güneyinde ona 15–20 m kadar uzaklıktadır. Bazı yapı öğelerinden camii ile asırdaş olabileceğini akla getirmektedir. Dıştan iki büyük kubbeli ve dikdörtgen planlıdır.
    Çepni Hamamı II: Alabey Mahallesi derviş ağa bahçesinde şehir sularının yanında yer alan hamam, bugün harap ve bakımsızdır.
Çok eski olduğunu tahmin ettiğimiz yapı, üç mekânlıdır. Doğudaki mekânlardan biri enine dikdörtgen planlı sivri beşik tonos örtülü, diğeri kare planlı üzeri yelpaze tromp geçişli kubbe ile örtülüdür.
Batıdaki sıcaklık ise; enine dikdörtgen planlı ortası kubbe iki yanı beşik tonos örtülüdür. Tüm bölümlerde kapı ve tromplar sivri kör kemer nişi içine alınmıştır.
    Şahruh Köprüsü: Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmeyen bu köprü, 1538 yılında Şahruh Beyoğlu Mehmet han tarafından kölesi Behram'a eliyle tamir ettirmiştir. Kitabesi Sivas müzesindedir.
Köprü, kuzey-güney doğrultusunda uzanan 155x5,50 m. boyutlarında sekiz gözlü bir yapıdır. Köprü kuzeyden üçüncü açıklık üzerinde harpuşda yaparak yükselir.
    Sızır Eskiköy Ören Yeri: Sızır Kasabası’nın güneydoğu girişinde Eskiköy adıyla anılan mevkidedir. Elde edilen buluntular bu bölgenin çok eski bir yerleşim merkezi olduğunu göstermektedir. Kayalık ve yeşil bir alan içerisinde bulunan bu bölgede birçok mağara vardır. Bölgenin doğusunda bulunan çağşak mevkiinde yüze yakın mağara bulunmaktadır. Bunlardan bazıları çeşitli nedenlerden dolayı tahrip olmuştur. Eskiköy'de Necip'in İni adıyla anılan mağara yeraltı şehrini andırmaktadır. 25–30 m.'ye kadar içerisine girilebilmekte ve içeride odalara ayrılmaktadır. Yine bu bölgenin güneydoğusunda bulunan Köşkbaşı adıyla anılan yerde bir köşk bulunduğu, burada bulunan arkeolojik kalıntılardan anlaşılmaktadır. Maalesef bu kalıntılar zaman içerisinde bilinçsizce halk tarafından çeşitli yerlerde kullanılarak tahrip edilmiştir.
Sızır'da bu ören yerlerinden başka; Karacaören ve Dendeliz ören yeri ile kasabanın kuzeybatısında ormanlık bir alan içerisinde bulunan Çatalsay mevkiinde de bir su sarınıcı kalıntısı bulunmaktadır. Bütün bu kalıntılardan Sızır'ın Roma ve Bizans döneminde yerleşim merkezi olduğu sanılmaktadır.
    Sızır Kalesi: Sızır Kasabası’nın şu andaki yerleşim merkezi olup, görünen kalıntı yoktur. Kasabanın merkezinde bulunan Hüyük'ün çevresi çok önceleri su ile çevrili olduğu, zamanla suların çeşitli tabii nedenlerden çekildiği ve Roma Kralı Sezar zamanında buraya bir kale yapıldığı tahmin edilmekte, bundan dolayı Sızır'ın adının Sezar'dan geldiği söylenmektedir. Kale üzerinde bulunan mahalle şimdi Kalebaşı Mahallesi olarak anılmaktadır.
Diğer bir rivayete göre de bu bölgede fazla suyun sızması sonucu önceleri Sızar diye anıldığı sonradan Sızır'a dönüştürüldüğü ifade edilmektedir.